ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

ÜRGÜP

ÜRGÜP İLÇE TARİH
BİLİNMEYEN KAPADOKYA/ ÜRGÜP




Mazisi tarihi çağlara dayanan Ürgüp’ün tarihini incelemek Kapadokya tarihinin sayfalarını çevirmekle mümkün olur. Bu gün olduğu gibi eski çağlarda da batı-doğu, kuzey-güney yönlerini birbirine bağlar.
Doğuya giden Makedonyalılar(Büyük İskender) Romalılar, Fatih ve Yavuzlar, onları takip eden Osmanlı padişahları hep bu yöreden geçmişler ve ikmallerini burada yapmışlardır. Bölge Asurlar döneminde “Katpatuka” klasik çağlarda “Kapadokya” diye anılmıştır. Ürgüp, tüf tabakası ile örtülü bulunması ve çok yumuşak olması, korunmaya büyük yardımcı olması nedeniyle Etiler ve Mısırlılar arasında paylaşılamayan bir alan olmuş, stratejik öneminden dolayı sık sık savaşlar çıkmasına sebep olmuştur.
 Stratejik değeri ve tabiatın kendisine bahşettiği en uygun şartları toplamış olan Ürgüp ve havalisi, geçmişte çok zengin, hararetli ve renkli hayat sürmüş olduğu arkeolojik tanıklar, tarih kayıtları ve canlı örneklerle sabittir.


Hititoloji, Sümeroloji, Eski Diller Fizyolojisi gibi ilim dallarının doğuşuna kadar bilgilerimiz Yunan tarihçilerinin yarı efsanevi bilgileri ile M.Ö. I.Yüzyılı geçmiyordu. 19. Yüzyılda yukarıda saydığımız ilimlerle Kapadokya da yerleşme izleri M.Ö 5000-4000 yıllarına inerek görmek mümkün olmuştur.


Yazının Anadolu’ya gelişi, M.Ö 2000 yılında bu yörede ticari koloniler kuran Asurlular tarafından yayılmıştır. M.Ö 1000 yıllarında Hitit Krallığı hüküm sürmüştür. M:Ö altıncı yüzyılda Lidya Krallığı ile birleşen ve büyük uygarlığa sahne olan Kapadokya daha sonra M:Ö 521 yıllarında Pers egemenliğini altına düşmüştür
M:Ö 334 yıllarında bölgeden geçen Makedonya Kralı Büyük İskender egemenliği altına girmiş ve Büyük İskender kendi adına bu bölgeyi idare etmek üzere komutanlarından birisini görevlendirmiştir.


 Görevlendirdiği I. Ariarrathes M.Ö 323 yılında Kapadokya Krallığını kurmuş bu surette egemen, Büyük Kapadokya Krallığı tarih sayfalarındaki yerini almış ve bölgenin tam içinde olan Ürgüp de en parlak devirlerini yaşamıştır. Ürgüp ile Kemerhisar, Kayseri şehirleri de Kapadokya’nın uygar şehirleri arasına girmiştir. Bu dönemde Ürgüp’te 30 bine yakın insan yaşamıştır.


Kapadokya Krallığı M.Ö 27 yıllarında Romalıların istilasına uğramış ve Roma İmparatorluğunun bir eyaleti haline gelmiştir. Hıristiyanlığın bu yöreye yerleşmesi ile M.S 53 yılından dan itibaren Hıristiyanlarca kiliseler ve şapeller yapılmış, Yöre Kudüs ve Suriye’ de zulme uğrayan Hıristiyanların sığınak yeri olmuştur. Bilhassa Putperest Roma’nın zulmüne rağmen Hıristiyanlık Ürgüp yöresinde gelişme imkanı bulmuş, gerek Etilerin kazdıkları mağaralara sığınmak ve gerekse volkanik ve erozyonal faaliyetler sonucu meydana gelen vadiler zulümden ve ölümden kaçan ilk Hıristiyanların sığınak yeri olmuştur.


 M.S 336 yılında Hıristiyanlara Dini özgürlük verilmesi üzerine Kapadokya havalisinde Hıristiyanlık süratle yayılmış, sütun inzivasına çekilen papazların dini merkezi olmuştur. Bu gün gezilebilecek pek çok kilise 5. yüzyıldan itibaren yapılmış, 842 yılında İkonoklazm’ın kalkmasından sonra resimlendirilmeye başlanmıştır.


395 yılında Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Kapadokya Doğu Roma(Bizans) imparatorluğunun payına düştü. Kapadokya ilk dönemlerde dış baskılardan uzak sakin bir yaşantı içinde idi. Justinyen döneminde (526-565) merkezi bir eyalet olarak kalmıştır. Bu mutlu devir, VII yüzyılın başlarında sasani akınları ile sona ermiştir. Güneyden gelen Mesleme komutasındaki Arap akınları ile karşı karşıya kaldılar. Araplar ile yapılan savaşlarda Bizans imparatorluğunun ileri karakolu haline gelmiştir. Periodik olarak arap akınları sırasında Kayseri 647 ve 726 yıllarında iki defa, Ankara 838 de ve Kemerhisar 806 da işgal edildi.


 Bizans imparatorluğu IX yüzyılda arap akınlarının önüne geçebilmiştir. Yaklaşık 250 yıl süren bu kritik dönem kaya kapadokya’sının önem kazanmasına sebep olmuştur. Zira düşmanlardan kaçan Hıristiyan halk buralara göçerek kayalara vadi yamaçlarına yeraltılarına oydukları mağaralara sığındılar. Ancak bu yüzyılda tek sebep Sasani ve Arap akınları değildi. Göçün ikinci sebebi İkonoklazm zulmü ve küskünlüğü idi.






İkonoklazm, tasvir sanatlarının kullanılıp kullanılmaması Bizans’ta uzun zaman tartışma konusu olmuştur. Yunanlılar’da Tanrı tasavvurunun vücutlaştırılması fikri ile doğudaki soyut Tanrı tasavvuru daima çatışan iki anlayış olmuştur. Bizans’ın soyut Tanrı tasavvuru olmasına rağmen halkın somut Tanrı tasavvuruna ihtiyaç duyuyordu. 725 yılında İmparator III. Leo 725 yılında tasvirlere tapınmayı yasakladı. 


Bir çok ikonlar( kutsal kişilere ait resim ve heykeller) tahrip edildi. 842 yılında İmparatoriçe Teodora, tasvir yasağına son vermiştir. Bugün Ortodokslar tarafından bayram günü olarak kutlanır. X.ve XI yüzyıl ortalarında hüküm süren barış ve güven havasının etkisiyle Kaya Kapadokya’sı en güzel eserleri verilmeye başlandı. Göreme Açık hava Müzesindeki kiliseler bu devrin ürünlerindendir.
Kapadokya 1071 Malazgirt Savaşından sonra 1080 yılında kurulan Anadolu Selçuklu Devletinin Moğol akınları etkisiyle yıkılması sonucu ortaya çıkan beylikleri arasında Karamanoğlu Beyliğine bağlandı.


 Bu dönemde kiliselerin ve manastırların yanında camiler, kervansaraylar, medreseler ortaya çıkmaya başladı. Müslüman halk ile Hıristiyan halk arasında herhangi bir çatışma söz konusu değildi. Türk İslam eğemenliği Hıristiyan toplulukların dinsel düşüncesine ve davranışlarına karışmadı. Onlara toleranslı davrandı. Bu devrede kilise yapımına devam edilmiştir. Şahinefendi Köyündeki “Kırık Şehitler Kilisesi” Kapadokya’da yapılan en son kaya kiliselerden biridir.(1216-1217)




Kapadokya Osmanlı egemenliğine düştüğü zaman Hıristiyan halkı eski hareketli yaşantısını terk etti. Kaya kiliseler ve manastırlar boşaltıldı.
Ürgüp yöresi, Erozyonel neticesi insanlar üzerinde mistik bir ruh yarattığından, mistik hayatı tercih edenlerin yeri olmuş “ Öbür Dünya” yı hayal edenlerin ölümden sonraki hayata hazırlanmak için terccih ettiklei inziva köşeleri olmuştur.
ÜRGÜP İSMİ
HAIOS veya AYIOS isminde miladi ikinci yüzyılında yaşamış bir papaz ismi olup, Latince söylenişi “PROKOPIOS” tur. (Prof.Dr. Bekir KÜTÜKOĞLU) Türkçe de olduğu gibi “ geldim” “gittim” , “kaldım” kelimelerinde “-tim”, “-dım” takıları düşer, “gel, git, kal” olur. Latince’ de “-ıos”,-ım, –ın” takıları düşerek PROKOP kalır, “Pireküp” ten değişik olarak ÜRGÜP denmiştir. “PROKOP” un Selçukça teleffuzu “PİREKÜP” tür.
Bugün Belgrat’ın güneyinde aynı isminden gelme Ürgüp adında bir kasaba mevcuttur. “Les Eglises Rupestres de Cappadoce” adlı eserinde ve esere ilave ettiği 2 nolu haritasında Ürgüp’ün yerine “PROKOPIOS” olarak yazılmıştır.
İsmail Habib SEVÜK’ün bir eserinde de Ürgüp isminin nereden geldiği şöyle izah edilmektedir. Eskiden Ürgüplünün birisi Türkistan’a ticaret için gitmiş. Nereli olduğu sorulunca da “ Ürgüplüyüm” deyince “ öyle ise sizin memlekette taş çoktur.” Demişler. Ürgüplü hayretle kalmış, “doğru fakat siz bunu hem de bu kadar yıllık yoldan nasıl biliyorsunuz?” demiş Onlar, isminden anladıklarını açıklamışlar ve KÜP(KUP) çok demekmiş, UR ise kale veya kaya manasına geldiğini izah etmişler.


Bizans İmparatorluğu döneminde “Osiana” adı ile tanınmıştır.
Selçuk Döneminde “Başhisar” olarak Adlandırılmış, Osmanlı döneminde ise “Urkup” olarak tanınmıştır.
Kapadokya bölgesi, doğanın yazıp çizdiği ve bize bahşettiği büyülü bir masaldır. Doğa ve tarihin Dünyada en güzel bütünleştiği yerdir.
Coğrafik olaylar Peribacaları'nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da, bu peribacalarının içlerine konut oymuş, kilise oymuş ve fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık yaşlı medeniyetlerin izlerini taşımıştır günümüze.
 Bu akılalmaz kültür hazinesini kurtarabilmek, başkalarına kaptırmamak için Miletli Thales bile, Lidya Kralı'nın Pers istilalarına karşı koyabilmesi uğruna, Kızılırmağı (Halys) ikiye bölerek orduyu karşıya geçirmiş ve tarihteki ilk bilimsel hesaplarını gene buralarda gerçekleşmiştir.


 Kapodokya planetinin il ve ilçeleri, Kapodokya'nın şöhretinin günümüzde artmış ve sınırlarından taşmış olmasından dolayı; Kapsadığı il ve ilçe isimleri bu genel tanımlamanın içerisinde kaybolmuştur.
Ürgüp,Avanos, Zelve, Göreme çevresinin tabii güzellikleri ve kültürel zenginlikleri yüzyıllar boyunca tarih yazarlarının ve seyyahlarının ilgisini çekmiştir. Kapadokya Persler döneminde "Katpatuka" adıyla anılmaya başlamış ve Katpatukka iyi at yetiştirilen bölge anlamına gelmiştir.


 Ancak kelimenin Hatti, Luvit, Hitit ve Asurlu olduğu tartışılması hala gündemdedir. Bu yüzden at ve atçılıkla ilgili kaynaklar araştırılmış ve önemli veriler elde edilmiştir. Büyük Devlet zamanında da (M.Ö 1460-1190), Hititler at yetiştirmeye büyük bir ehemmiyet veriyorlardı. Bu maksat için Mitanni memleketinden uzman at yetiştiricileri getirttikleri ve onların tavsiyelerin tabletlere yazdırarak kuşaktan kuşağa intikalini sağladıklarını görüyoruz.


 Gerçekten de Boğazköy Devlet arşivi arasında Kikkuli isminde Mittani’li genç bir at yetiştirme uzmanı tarafından yazılmış bir eser ele geçmiştir. Xenophon M.Ö. 401'de Amasyalı Strabon M.S. 18 yıllarında, Nıssa'lı Gregoir M.S. 334-394'te ve gene Maccan'lı (Göremeli) genç bir bağcı (M.S 495-515) bize, yöre tarihi hakkında önemli yazılar bırakmışlardır.




Fransa Kraliyet Sarayı tarafından Akdeniz ülkelerine geziler yapmakla görevlendirilen Paul Lucas da bu ilginç bölgeyi seyahatnamesinde yakın dönem Avrupa sına tanıtan ilk kişidir. Doğu ülkelerinde, incelemeler yapmak üzere Fransa Kralı XIV. Louis tarafından görevlendirilen Paul Lucas, 1705 yılının Ağustos ayında, Ankara'da Kayseri'ye giderken, Avanos ve Ürgüp çevresine geldiğinde hayretler içinde kalır. Bölgenin adeta bir masal ülkesini andıran jeolojik yapısı, özellikle içinde insanların yaşadığı ilginç kaya mekanları, kiliseler ve içlerinin renkli dünyası onu şaşkına çevirir.


Lucas, memleketine döndükten sonra, gezi notlarını iki ciltlik bir seyahatname halinde 1712'de Paris yayınlar, Kapodokya bölgesinde gördüklerini, biraz hayal gücünü de katarak oldukça abartılı bir anlatımla tasvir ederken: "...Kızılırmağın karşı kıyısındaki eski yapı kalıntılarını gördüğümde, inanılmaz bir şaşkınlığa düştüm. Bunlar çok sayıda hiç görülmemiş piramitlerdi. " Hepsinin içinde güzel bir kapısı, yukarı çıkmak için güzel bir merdiveni ve tüm odaların aydınlanmasını sağlamak için büyük pencereleri vardı. Tek bir kaya kütlesinin içine üst üste oyulmuş birçok daireden oluşuyorlardı.


 Bunların sayısı iki ya da üç yüz değil, iki binden fazlaydı. İlk önce bu piramitlerin eski keşişlere ait konutlar olabileceğini düşündüm. Gördüğüm bu şekiller bana keşişlerin başlıklarını anımsattı. Fakat daha sonra başka değişik şekillerin de olduğunu fark ettim." demektedir.




Bölgeden 1714 yılında ikinci geçişinde de bu peri bacalarını "yok olmuş antik bir şehrin mezarlığı" olarak nitelendirdi. Bunun üzerine Kral XIV. Louis'in sarayında büyük bir skandal patladı ve Paul Lucas'ın yalancılık hastalığına (mıthomanie) yakalandığına inanmaya başladılar, hatta bunun için İstanbul'daki Fransız Büyükelçisi Comte Desalleurs'tan bu yöreye gidip Paul Lucas'ın doğruyu söyleyip söylemediğini araştırmasını istedi. Mr.le Comte Desalleurs, olayın doğru olduğunu ve binlerce piramit şeklinde olgunun varolduğunu doğruladı. Seyahatname yayınlandığında Avrupa kamuoyunda büyük tartışmalara yol açmıştı.


 Gravürlerde görülen Ürgüp ve çevresi, o günün Avrupası için oldukça uzak bir diyardır. Üstelik Lucas'ın yöre hakkında verdiği bilgiler, Kapadokya konusunda antik kaynaklarda geçenlere de uymamaktadır. Paul Lucas'ın bu fantastik tasviri Batıda büyük ilgi çekmiş ancak bazılarına inandırıcı gelmemiş ve şüphe ile karşılanmıştır. Alman yazar C.M. Wieland (1733-1814) eleştirilerini şu cümlelerle dile getirmiştir:


 "Herhangi eski bir yazarın kitabında veya seyahatnamesinde en ufak bir bahsine rastlamadığımız bu denli çok sayıda ev biçiminde oyulmuş piramidlerin varlığına inanmak bana imkansızlıkla eşdeğer geliyor ." demiştir
Ürgüp ve çevresi'nin daha gerçekçi tanıtımı ise bölgeye Lucas'tan yaklaşık 130 yıl sonra gelen Fransız seyyah Charles Texier'e aittir. Fransa Hükümeti tarafından Anadolu'da araştırmalar yapmakla görevlendirilen bu ünlü mimar, 1833 ve 1837 yıllarındaki seyahatleri sırasında Kapadokya bölgesini de ayrıntılı bir şekilde ele almıştır. Daha sonra Anadolu'daki gezi ve incelemelerinin sonuçlarını altı ciltlik "Description de I'Asie Mineure..." adlı anıtsal eserinde gravür ve planlarıyla birlikte yayınlarken "...Doğa, hiçbir zaman kendini bir yabancının gözlerine böylesine olağanüstü bir şekilde sergilememiştir. 


Dünyanın hiçbir bölgesinde böylesine sürekli ve daha düşsel bir tabii olay varolduğunu duymadım." demektedir.
Lucas'tan sonra bölgeye, Avrupalı seyyahlar 19. Yüzyılda daha çok bilimsel amaçlarla araştırmalar yapmaya gelmişler ve bu değişik jeolojik yapı karşısında şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir.
İngiliz Seyyah W.F. Ainsworth, volkanik vadinin gerçek dışı görünümünü şöyle aktarır: "Nehir boyunca uzanan bir vadiden geçtikten sonra, kendimizi birden bire sonsuz bir karmaşa halinde çevreleyen koni ve sütun biçimli kayalardan oluşan bir ormanda bulduk. Çok eski ve büyük bir kentin harabelerini geziyor gibiydik. Bazı koniler üstte büyük ve şekilsiz kaya parçaları taşıyordu."




1837 yılı Temmuz'unda bölgeye gelen ünlü İngiliz jeologlarından W.J. Hamilton "Kelimeler bu olağanüstü yörenin görünümünü anlatmaya yetmemektedir" diyerek Texier'in görünüşüne katılmaktadır.
1838 Ekim'inde Prusyalı ünlü Feldmareşal Moltke, Kayseri'den Nevşehir'e giderken Ürgüp'e uğramış; "Dimdik ve mağaralarla garip bir şekilde oyuk oyuk olmuş bir kayalığın üzerindeki eski bir kale, kasabanın tepesinden bakıyordu. Ürgüp'ün evleri taştan, son derece zarif yapılmıştır..
 Ürgüp'ün arkasındaki yayla bağlarla örtülüdür ve derin vadilerle bölünmüştür. Bunların yamaçlarında eski duvar kağıtlarda görülen resimler gibi garip kaleler yükselir" diyerek yörenin karakteristik dokusuna dikkat çekmektedir.


Texier'in 1862'de yayınlanan "asie Mineure" adlı kitabında kaya kiliseleri ile ilgili bilgiler daha geniş bir şekilde yer alır. 1864'te ise İngiliz mimar R.P. Pullan ile birlikte yayınladığı Bizans mimarisi ile ilgili eserde Ürgüp ve çevresindeki kaya kiliseleri de ayrıntılı bir şekilde yer almaktadır. İngiliz W.J. Hamilton ise; "Kelimeler bu olağan üstü yerin görüntüsünü tasvir etmeye yeterli değildir " cümlesi ile hayranlığı belirtir.


Bilimsel araştırmalar ve yayınlar 19.yüzyılın sonlarında başlamıştır. Kapadokya bölgesinin fiziki yapısının analizi ve tarihi kaynaklarının tanıtılması A.D. Mordtmann, W.M. Ramsey, J.R.S. Sterret ve Ch. Texier gibi bilim adamları tarafından gerçekleştirilmiştir. 1907-1912 yıllarında G. de Jerphanion'ın Kapadokya Kaya Kiliseleri adlı anıtsal eser; kaya kiliseleri, manastırlar ve içindeki duvar fresklerini sanat tarihi açısından sistematik şekilde ele alan ilk büyük çalışmadır. 


1958'de Fransız Nicole Thierry ve Catherine Jolivet rahip Jerphanion'un incelenmesinde bulunmayan kiliseleri neşrederek Kapadokyanın bugünkü şöhretine erişmesine yardımcı olmuştur.
Bölgede İlk İnsan İzleri
Bölgede paleolitik izlere rastlanmakla birlikte bu tür kültürlerin tarihleri çok uzağa gitmemekte, belki son paleolitik dönemi temsil etmektedirler. Her halûkarda günümüze dek ele geçen veriler bu yöndedir.


 Bunun sebebi olarak da 'Würm' Buzulunun Anadolu platosunda uzun süre kalmış olması ve bilhassa volkan patlamalarının insan yerleşimlerine müsaade etmemiş olduğunu varsaymamız gerekmektedir. Ancak tüm bu kanıt eksikliğine rağmen Kapadokya bölgesinin nehir kıyılarının ve tatlı su kaynaklarının bol olduğu vadiler, ilk insan oturumlarına çok müsait doğal yaşam kaynakları sunmuş oldukları açıktır.


 Çoğu kez metal kullanımına bile gerek duymadan (zira daha sert bir taşla; örneğin obsidienle) kolaylıkla oyulabilen tüf kayaların insanlara sıcak konut teşkil etmiş olduklarını düşünmek de yanlış olmayacaktır. Vadi kenarlarındaki yüksek kaya mekanların da korunmaya müsait olduğu açıktır. Biliyoruz ki yüz binlerce yıl insan toplulukları meyve toplayıcılığı, av ve balık avcılığı yaparak varlıklarını sürdürmüşler ve suya olan hayati bağımlılıklarından dolayı da nehir kenarlarına yerleşmişlerdir.


 Bu bağlamda Kızılırmak bu tarihi görevini kuşkusuz sessizce yerine getirmiştir. Ancak bunları kanıtlayacak izlere rastlanmaması Kapodokya'nın yaşayan doğasının sonucu; zaman süreci içinde bu izlerin bir sonra gelenler tarafından genişletilip tekrar oturuma sahne olmasıyla silinmekte, yok olmaktadır. Bu nedenle Kapodokya kaya mekanları tarihlendirmek çok zor hatta bazen imkansız olmaktadır.
Gelveri yakınında Kıta Avrupası kültürleri ile de bağlantılı bir prehistorik olduğu kadar Hitit döneminden de bölgede önemli yerleşimler ve eserlerin yanı sıra, Ürgüp'ün 8 km. güneydoğusunda Avla Tepesinde İngiliz arkeologları paleolotik ve neolatik döneme ait taş aletler bulmuşlardır.


 Aynı şekilde Ankara İngiliz Arkeolojisi Enstitüsü'nün 1964-1966 yılları arasında yaptığı prehistorik araştırmalar ortaya oldukça ilginç bulgular çıkartmıştır. Ian Todd başkanlığında gerçekleştirilen bu yüzey araştırmaları sonucu, çoğu Nevşehir, Niğde, yöresinde olmak üzere Neolotik Dönem'den başlayan bir çok yerleşm yeri saptanmıştır. Nevşehir il sınırları içinde kalan İğdeli Çeşme, Acıgöl, Tatlarin kasabasında çok büyük bir Neolitik çağ yerleşimi bunlardan bazılarıdır. Aksaray'ın 18 km. kuzey batısında Tuz Gölüne (Tatta) yakın Yeşilova'da yapılan Acemhöyük kazıları oldukça ilginçtir. Yapıdaki buluntuları IV.yy.sonu-VII.yy. ortasına ilişkindir.
 Bizans yapılarının altında, düzenli dizilmiş evlerden oluşan bir yerleşme ortaya çıkarılmıştır. Buluntulardan, burasının tarımla uğraşan savunmasız bir yerleşme olduğu anlaşılmaktadır. Bizans yerleşmesinden sonraki katın (III.kat) roma Dönemi'nden olması gerekirken, Helenistik özellik taşıyan keramikler ve M.Ö.I. yy. ile M.S. I. yy arasına tarihlenebilir. Bunun altındaki yaklaşık dört metrelik bir kültür katı da yine Helenistik dönem'e ilişkindir. Dört mimari kattan oluşan bu yerleşmelerin hemen tümünde yangın, deprem izleri görülmektedir.




 IV. kat yerleşmesi şiddetli yangınla son bulmuştur. V. katta ise üstlerine gelen bir şeyden korunmaya çalışan, kıvrılmış iki yaşlı insan bedeni korkunç bir depremi çok açık olarak anlatmaktadır. Yangınla yıkılmış VII. katta da iki genç insanın kıvrılmış vücutları bulunmuştur. VIII. kattan sonra megaron planlı evler görülmeye başlar. XVI. katta dolma set üstüne oturan kerpiçten sur duvarı ortaya çıkarılmıştır. M.Ö. 600-500'e tarihlenen XVII. katta , geometrik motifli, parlak al seramikler bulunmuştur. XIX.-XXIV. katlar arasında Hitit ve İlk Bronz Çağ kültür kalıntıları vardır. XIX. XX, XXII. katlarda basit teknikle yapılmış sur kalıntıları, Hitit geleneğinden kaplar bulunmuştur.
 M.Ö. 4000 yıllarına kadar uzanan kalkolitik ve erken Bronz Çağı kalıntıları düzenli bir şekilde saptanmıştır. 1968 yılında Hacı Bektaş höyüğü (Sulucakarahöyük) bölgede eski Hitit'ten başlayarak Orta Hitit, Frig, Roma, Geç Roma ve Bizans izleri vermesi Topaklı Höyükte İtalyanlar'ın 1967'de başlattığı kazılarda İlk Bronz Çağ'dan Bizans Dönemi'ne uzanan 24 mimari kat ortaya çıkarılmış olması, Kapadokya yöresinin çok eski bir oturum yeri olduğunu kanıtlamaktadır.
Yerleşik hayata geçişten itibaren, yerleşim birimleri arasında, temel ihtiyaçların karşılanması için ticaret ve benzeri ilişkiler doğmuş ve ihtiyaç duyulan temel maddelere sahip olan ve üreten birimler her devirde önemli merkezler haline gelmiştir. Eski Bronz Çağı (M.Ö.3200-1950) sonlarında, Asurlu tüccarlar Kızılırmak yayı içindeki bölgeye "Hatti Ülkesi" derlerdi. Kuzey Mezopotamya'daki Asur şehri tüccarları İç Anadolu'da geniş ve etkili bir ticaret ağı kurmuşlardır. (M.Ö. 1950-1750) Bu ticaret ağının merkezi Kayseri yakınındaki Kültepe-Kaneş'dir. Bıraktıkları onbinlerce pişmiş topraktan ticaret mektuplarında dokuz büyük ticaret merkezinin ve yüzlerce küçük şehrin isimleri görülür. Bunların arasında Nenessa'yı da görmekteyiz.


 Bunun yanında Aksaray'dan Kayseri'ye giden doğal ana yollardan birisi Kızılırmak kenarıdır. Hititler zamanında iskân gördüğüne dair bilgiler vardır. J.C. Gardin ve P.Garelli; M.Ö.19. yüzyılın başlarına ait, Asurlular'ın ticaret yollarını incelerken, ticari sınırların İncesu, Aksaray, Konya, Bor, Niğde ve Ereğli bölgelerine kadar uzandığını tesbit ettiklerinde, Nenessa ve Waşhania'nın bu bölgenin sınırları içinde olduğunu gördüler.


 Ayrıca tabletler, iki Asurlu tüccarın Kaneş'ten (Kayseri-Kültepe) Buruşhattum'a (Acemhöyük) dört günde gitmek için sürekli Waşhania, Nenessa ve Ullama'da geçtiklerini yazmaktadır. 1926'da da dilbilimcisi Emile Forrer, Boğazköy Hitit Kraliyet Arşivleri'nde yaptığı araştırmalar sırasında bir tablette Zu-Winassa şehrinin adını okudu. Zu-Winassa Hitit, Nenessa Asur dilinde aynı şehri işaret ediyor olmalıydı. Nenessa, (veya Nıssa'lı Gregoir'in bahsettiği St. Vanot) N.Therry'nin çalışmalarına göre Venessa ismi Avanos'a dönüşmüştür. Osmanlı belgelerinde Avanos, "Enes, Uvenez, Evenez" olarak geçer.
M.Ö. 2000 yıllarında orta Anadolu'da şehir devletlerini görmekteyiz. Bu devirde Hititler Orta Anadolu'ya yani Hatti ülkesine gelerek M.Ö. 1750 yıllarında hakimiyet kurmuşlardır. M.Ö. 1200 yıllarında Trakya'dan gelen kavimler ve Akdeniz-Ege kavimleri Homeros'un destanlarına konu olan Troia'ye ezerek Hitit İmparatorluğu da yıkmışlardır. Anadolu bu istilalarla 400 yıllık karanlık devre gömülmüş ve bölgeye Frigler sahip olmuştur.


M.Ö. 800 yıllarında Hitit Tabal krallığının tekrar bölgede görüldüğüne tanık olmaktayız. Tabal krallığı at yetiştiriciliği ile şöhret kazanmış ve M.Ö. 700 yıllarında ortadan kaldırılmıştır. Bu krallığın merkezi Bor civarındaki Tuvanna (Tıana-Kemerhisar)dır. Kappadokia bölgesinin ilk halkları Hattiler, Luviler ve Hititler'di. Bu bölgede I.Ö.III. bin yıl sonuyla ikinci bin yıl başlarında Asurlular ticaret kolonileri kurmuşlardı (Asur ticaret kolonileri çağı). Kültepe'de (Kaneş) bulunan ve "Kappadokia tabletleri" diye adlandırılan Asurca çivi yazılı tabletler (I.Ö. ikinci bin yıl başı) Anadolu'nun ilk yazılı belgeleridir. Tabletler üzerinde yapılan çalışmalar ve yazının okunması, bunların Asurlu tüccarlara ait olduğunu ortaya koydu.


 Dönemin toplumsal ve siyasal yaşamına ışık tutan bu tabletler aslında ticari ve ekonomik sözleşmelerdi. Bu belgelere göre bu dönemde Orta Anadolu'da, merkezi bir yetkiye bağlı olmayan, küçük yerel krallıklar, beylikler vardı. Bunlar genellikle küçük bir bölgeyi ellerinde tutuyor ve barış içinde yaşıyorlardı.
Dönemin en önemli kenti olan Kaneş (Kültepe), Anadolu'daki ticaret etkinliğinin merkeziydi.


 M.Ö. IX, yüzyılın ikinci yarısında çok genişleyen Tabal Krallığı bölgeyi tamamen ellerine geçirmişlerdir. Hacıbektaş-Karaburna, Topada (Acıgöl), Gülşehir-Sıvasa (Gökçetoprak) da çıkan hiyeroglif kaya yazıtları bunu göstermektedir. Hitit İmparatorluğu'nun çekirdeğini oluşturan bölge daha sonra Phrıgialilar'ın, Persler'in egemenlik alanına girdi.


 Bundan sonra bölge Kimmerlerin, İskitlerin istilasına uğramış, M.Ö.700 yılından hemen sonra Lidya, Med ve Pers imparatorluklarının egemenliğine girmiştir. VI. yüzyıldan itibaren Nevşehir ve yöresinin Lidyalıların egemenliğine girdiğini görüyoruz. VI. yüzyılın ortalarında Lidya kralı Cresus, Pers ataklarını durdurmak için
Kızılırmağı geçer. (M.Ö. 575-546) Cresus'a ırmağı aşmanın çaresini Miletoslu Thales göstermiştir. Tarihçi Heredot bunu şöyle anlatıyor; "O sırada onun konak yerinde bulunan Thales, derin bir hendek kazdırttı, konak yerinin üst yönüne doğru ve yarım ay biçiminde; öyle ki eski yatağından sapan ırmak konak yerinin ters yönünden giriyor ve çevresini dolandıktan sonra gene ilk yatağına dönüyordu; ve böylece ikiye bölünmüş olan ırmağı aşmak daha kolay olmuştu." Bu savaşta Creus'un yenilmesiyle yöre Perslerin (Ahamenid) eline geçer. Persler, halkı göçe zorlamadılar.
 Ancak, büyük toprakların yönetimini Pers kökenli asker-soylulara, halkın yerel dinsel önderlerine bıraktılar. Buralarda yerel kültür Pers kültürü kaynaştı; Heradot Perslerin kültürel yapısını ise şöyle anlatır; "tanrı heykeli, tapınak, sunak gibi şeyleri yapmayı bilmezler; kurbanları dağ başlarında keserler ve Zeus dedikleri de tanrısal gök kubbedir. Güneşe, aya, toprağa, ateşe, suya ve rüzgara da kurban adarlar".


 Persler'in ateş kültü özellikle Kappadokia bölgesinde önem kazandı, volkanik Argaios (Erciyes) dağı, bu kült için çok uygundu. Pers tanrılarının, diğer dinlerin tanrıları gibi; tam manada tapınakları yoktu. Buna karşın kutsal alanları vardı; bölgeye serpilmiş bir halde bulunan kutsal alanlar, çok sayıda ateşgede tekkelerine bağlı bulunuyorlardı. 


Yunan müellifleri bu kutsal alanlara Pırhethee ve rahiplere de Pıree yani ateş yakıcı demişlerdir. Zend dilinde bu rahiplere Atharvan yani ateş rahibi deniliyordu. Ateşgedeler, kutsal alan dahilinde yüksekçe bir yerde, içinde hiç sönmeden ateş yanan kül ile kapalı bir taş kovuktan ibaretti. 


Arkalarına uzun beyaz roplar, başlarına uçları dudaklara kadar uzayan yün külahlar giyen Atarvan (mugrahip)lar her gün ellerinde bir deste çalı olduğu halde kutsal alana girer ve ateşgedenin dibinde bir saat kadar ilahi okurlardı. Bazan kurban olarak içkiler sunar, yahut hayvan keserlerdi. Kurban takdim eden, bu iş için tahtadan bir balyoz (billot) kullanırdılar: "Demir istimali şiddetli memû idi..." Pers dilinin Kapadokya'daki kutsal alanlarından en önemlisi Zela (Zile)de idi.


 Starbon Zela kutsal alanının, adlarını Anaitis,Omanos ve Anadates diye kaydettiği popüler üç tanrıya hasredilmiş olduğunu Ord. Prof. Günaltay, özellikle belirtir.turkeyarena.com Perslerin ateşe tapma inançları Kapadokyalılar tarafından kolaylıkla kabul gördü. Bilhassa Persler inanç kavramlarını destekleyen kusursuz bir coğrafyayla karşılaştılar. Ateş ve volkanlarla kaplı bu bölge inançları için ideal bir manzara oluşturuyordu.

 Bu bağlamda tarihçiler M.S.IV. yüzyıllara dek uzanan ateş tanrısına adanmış mabedlerin varlığını açığa çıkarmışlardır..
Persler zamanında bölgeye "Kapadokya" denilmeye başlanmış ve burada Kapadokya Satraplığı (eyaleti) tesis edilmiştir. Pers döneminde Kapadokyada hayvancılığın çok gelişkin olduğunu ve yıllık 360 talent vergi olarak Perslerin 1.500 at, 2.000 katır, 50.000 koyun aldıklarını bilmekteyiz.


 Kıyılardaki ticaret ve para ekonomisine karşın, iç kesimlerde kapalı bir kara ticareti egemen oldu. Ekonomik olanakları sınırlı kalan Pers devleti, gücünü giderek yitirdi. Ord. Prof Günaltay'a göre; "İran fethi esnasında, münbit topraklar ordu ileri gelenlerine verilmiş; köylüler toprağa bağlı köle durumuna düşürülmüşlerdi. Pers asilzadeleri, debdebeleri, av eğlenceleri, safahat hayatları yüzünden servetlerini kaybedince köylülerini Yunanlı veya Romalı esircilere satarlardı. Yalnız tapınakların köle (serf)leri alınıp satılamazlardı. 
Bu olaylar, pek eski zamanlarda yani Kültepe tabletleri devrinde Mezopotamya'dan gelmiş olan medeniyetin bu yüzden tamamiyle ortadan kalkmış olduğunu pek güzel anlatmaktadır. Bu gibi sosyal facialar yüzünden Kapadokyalılar milli geleneklerini unutmuş, buna karşı İyonıa medeniyetini de temessül edememişlerdi."


Makedonya kralı genç İskender, M.Ö 334 ve 331'de Pers ordularını ard arda bozguna uğratarak büyük imparatorluğu çökerttikten sonra oluşan huzurlu ortam Makedonyalı Büyük İskender'in (M.Ö. 333-323) doğu seferi ile son bulur ve bu huzursuzluk İskenderin generalleri ve onların mirasçılarının sürekli savaşları ile devam eder.. Kapadokya M.S.17'de Roma'nın Asya'daki bir vilayeti olduktan sonra.,savaşlar yüzünden devamlı yoksullaşır ve Roma İmparatoru Tiberius, Kapadokya'nın içine düştüğü yoksulluk karşısında, bölgeden alınan ağır vergilerin hafifletilmesini buyurmak zorunda kalır. Ertesi yıllarda da Kapodakya ya bir Roma valisi (legat) atandır.


Gerek Romalılar gerekse ondan sonra gelenler (Bizanslılar) bölgeyi kendi kültürlerine asimile etmek ve açık ticaret yollarını kontrol ederek bu geniş Kapadokya bölgesindeki insan potansiyelini kullanmak düşüncesinde olmuşlardır. Ürgüp ün bu dönemde de önemli bir dini merkez olduğunu, köy, kasaba ve vadilerindeki kaya kiliselerin ve manastırların piskoposluk merkezi olduğunu Ürgüp ve civarındaki ilk yerleşim yeri olarak kabul edilen ve antik adı Tomissos olan damsa çayı doğusundaki avla dağı etekleri ve Ürgüp kasaba ve köylerinde bulunan roma dönemine ait kaya mezarlıklardan yola çıkarak Anlamaktayız.
Tarihsel süreç içerisinde çok sayıda isme sahip olan Ürgüp. Bizans Döneminde Osiana (Assiana), Hagios, Prokopios - Selçuklular Dönemi'nde Başhisar; Osmanlılar zamanında Burgut Kalesi; Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren de Ürgüp adıyla anılmıştır
11. yüzyılda , Selçukluların önemli kentleri Konya'ya ve Niğde'ye giden yolların üzerinde önemli bir kale konumunda olan ürgüpte, Bu döneme ait iki yapı Altıkapılı ve Temenni Tepesi Türbesi Kentin merkezinde dikkat çekmektedir. Bir anne ve iki kızına ait olan ve 13. yüzyılda yaptırılan 'Altı Kapılı Türbe', altı cepheli, her cephesinde kemerli pencereli ve üstü açıktır.


 Ürgüp'ün Temenni Tepesi'nde bulunan iki türbeden birinin, 1268 yılında Vecihi Paşa tarafından yaptırılan ve halk arasında 'Kılıçarslan Türbesi' olarak da anılan Selçuklu Sultanı IV. Rüknettin Kılıçarslan'a, diğerinin ise III. Alaaddin Keykubat'a ait olabileceği düşünülmektedir. Ancak araştırmacılara göre bu olasılıklar oldukça zayıftır.


 1515 yılında Osmanlı topraklarına katılan Ürgüp, 18. yüzyılda Osmanlı Sadrazamı Damat İbrahim Paşa'nın kadılık makamını doğduğu kent olan Nevşehir'e (Muşkara) taşıması nedeniyle ilk kez ikinci planda kalır.
Ürgüp’teki bir diğer önemli yapı da Rum Hamamı’dır. Rumca kitabesinden temelinin 1900’de atıldığı tüm halkın ortak çalışması sonucunda 1909’da tamamlandığı anlaşılmaktadır.


Şemsettin Sami 1888-1900 yıllarında yazdığı Kamus-ül Alam adlı tarih ve coğrafya ile ilgili eserinde Ürgüp'te 70 cami, 5 kilise ve 11 kütüphane olduğunu belirtmektedir..
Ürgüp civarındaki Pancarlık, Üzengi ve Keşlik vadisi hem tarihi, hem de doğal değerleri olan vadilerdir.


ÜRGÜP İLÇE COĞRAFYA
Ürgüp, İç Anadolu bölgesinde Orta Kızılırmak havzasının en güney ucunda 38'24º-38'45º kuzey enlemleri ile 34'47º-35'08º doğu boylam koordinatları arasında olup, İlçe merkezi 38'-38º kuzey enlemi ile 34'54º doğu boylamı koordinatlıdır.


574 Km² yüzölçümüne sahip olan ilçe merkezi ve köyleri engebeli bir arazi üzerine kurulmuştur. Doğusunda Kayseri merkez İncesu İlçesi, Batısında Nevşehir ili merkez ilçesi, Kuzeyinde Nevşehir ili Avanos ilçesi ve Güneybatısında Nevşehir İli Derinkuyu ilçesi güney-güneydoğusunda Kayseri ili Yeşilhisar ilçesi ile çevrili bulunmaktadır.


Ürgüp İlçesinin Denizden Yüksekliği 930 m ile 1936 m arasında değişmektedir. 930 m ile kuzeyinde kızılırmak nehri en düşük rakımlı ve 1936 m ile güneydoğusunda bulunan Hodul dağı en yüksek rakımlıdır. İlçe merkezinin ortalama denizden yüksekliği 1060 m'dir


Ürgüp İlçesi Güney Kuzey istikametinde uzanan bazalt akıntıları ile örtülü riyoliti eğilimleri işgal eden vadiler ve platoların üzerinde yer alır. Geneline bakıldığında Platolar kuzeyde kızılırmak nehri ile güneyinde ise Toros dağlarının uzantıları ile sınırlanmaktadır.
ÜRGÜP İLÇE İKLİM
İLÇEMİZDE İKLİM
Bulunduğu coğrafik yapısı sebebiyle Ürgüp, Türkiye’yi etkileyen Hava kütlelerinden yoğunluğu azaltmış olarak etkilenmektedir.
Kışları İzlanda Alçak basınç sistemleri Marmara bölgesinden ve Akdeniz bölgesinden yaklaşımında etkilenmektedir. Akdeniz bölgesinden yaklaşan sistemlerde kuvvetli rüzgarlar almaktadır. Kışları Sibirya Yüksek Basınç sistemi ile soğuk ve sert geceler kendini hissettirmektedir. Azor Yüksek basınç sistemi ise zaman zaman etkili olmaktadır.


Yaz aylarında Basra alçak Basınç sistemi ile Arabistan Yüksek basınç sisteminin etkisinde kalmaktadır.
Bu değerlendirmeler altında Ürgüp, Kışları soğuk ve yazları ılık yarı nemli bir iklim özelliğine sahiptir. Yıllık yağış ortalaması 384,5 mm’dir.


Sıcaklık değerlerine göre Ürgüp, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı normallerin üzerinde seyretmektedir. Eylül ayı ilk haftasında ilk soğuklar başlar ve bu Haziran ayının ilk haftasına kadar devam eden bir kış şartları hüküm sürmektedir. Fakat yoğun olarak aralık, ocak ve şubat ayları kışın en yoğun geçtiği ve sürekli olduğu aylardır Bazı Meteorolojik Faktörlere ait ölçülen veriler tabloya çıkartılmıştır
ÜRGÜP İLÇE İDARE
İdari Durumu
İlçe Merkezi,Nevşehir-Kayseri karayolu üzerinde Nevşehir’ e 18 Km. uzaklıkta bulunmaktadır. Belediye teşkilatı 1886 yılında kurulmuş olup, halen 17 mahalle muhtarlığı mevcuttur. İlçeye Başdere, Mustafapaşa ve Ortahisar olmak üzere (3) Kasaba ve (20) Köy bağlı bulunmaktadır. Merkez, Kasaba ve Köylerle birlikte (54) Muhtarlık mevcuttur.


Sosyal Durumu
a) Konut
İlçe merkezi ve bağlı yerleşim birimlerinde konut durumu genel olarak düzenli ve sağlık şartlarına uygun olarak yapılmıştır. Yörede yapılar genellikle taşla inşa edilmektedir. İlçe tarihinin eski olması nedeniyle konutların çoğunda eski mimari özellikleri görmek mümkündür. İlçede Konut Yapı Kooperatifleri aracılığıyla yapılan konutlar sayesinde konut problemi yaşanmamaktadır.


b) Sosyal Yaşantı
Yaşantılarında Anadolu’nun tipik yaşam özellikleri göze çarpar, ailede erkeğin yeri tartışılmaz kabul edilir. Gelenek ve görenekler bozulmadan ve değişikliğe uğramadan sürdürülür. Ancak, son yıllarda yurt dışına çok sayıda nüfusun gitmesi ve ilçede turizmin gelişmesi sonucunda toplumsal davranışlardaki geleneksel yapı değişmektedir. Giyim ve kuşam Anadolu insanının iş hayatına uygun olarak belirlenmiştir. Gençler arasında modaya göre giyim yaygınlaşmaktadır.


c) İş ve Çalışma Hayatı :
2007 yılında yapılan Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi sonuçlarına göre; nüfusun % 27,42’ sı Köylerde, % 26,31’i Kasabalarda ve % 46,28’i İlçe merkezinde yaşamaktadır. Çalışabilir nüfusun % 55’ i Tarım ve Hayvancılık, % 30’u Turizm, % 15’i diğer sektörlerde (İnşaat, Konfeksiyon Vb.) çalışmaktadır.


 Yörede mevsimlik işsizlik mevcut olup, bağımlılık oranı yüksektir. Bu nedenle son yıllarda Büyük Kentlere ve İlçe merkezine göçün hızlandığı gözlenmektedir. Kırsal kesimde yaşayan nüfusun önemli bir kısmı Bağcılık ve Patates tarımı ile iştigal etmekte olup, İlçe merkezinde ise turizm sektörü ön planda olduğundan çalışan nüfusun % 70’ i bu alanda yoğunlaşmıştır.




ÜRGÜP İLÇE TURİZİM
Turizm
Ürgüp’ün Kapadokya ve Ülke turizminin geleceği içindeki önemi giderek artmaktadır. Türkiye ye gelen turların hemen hepsinin uğradığı, münferit gelişlerde de turistlerin yoğun olarak ziyaret ettiği bu bölge iç turizm hareketlerinde de önemli bir yer tutmaktadır.
Ürgüp’ü turizm açısından benzersiz bir duruma getiren husus, doğal güzellikleri, (Vadiler-Peribacaları) Kültürel mirası, (Eski konut dokuları, Tarihi eserler, Kiliseler) Dini geçmişi ve etnoğrafik özelliklerinin bir arada yoğrulmuş bulunmasıdır
Turizm, Ürgüp İlçesinin en önemli ve hayati geçim kaynağıdır. Bu nedenle turizmin ilçe ekonomisinde yeri büyüktür. Özellikle İlçe merkezindeki halkın geçim kaynağının % 70’i turizme dayanmaktadır. İlçede gerek Bankalar gerekse Turistik tesisler ile Halıcı ve sair esnaf tarafından sağlanan dövizler göz önünde bulundurulduğunda turizmin ilçe ekonomisindeki yeri daha iyi anlaşılmaktadır.


Ürgüp İlçesi, Kültür ve Tabiat Varlıkları bakımından oldukça zengin bir yerleşim birimidir. Ürgüp İlçe merkezinde, Geç Osmanlı döneminde inşa edilmiş Kılıçarslan Türbesi, Temenni Tepesi ve kaya oyma oluşumlar ihtiva eden Kadı Kalesi, 10.11. YY.da inşa edilen 


Karamanoğlu İbrahim Bey Camisi, Altıkapılı Türbesi, Ürgüp-Ortahisar yolu girişinde doğal anıt kapsamında Çatalkaya Peribacası, Ortahisar Kasabasında doğal anıt ve çeşitli dönemlerde kullanılmış olan Ortahisar ve İshak Kalesi, Bizans dönemi kaya oyma Hallaç Manastırı, yine kaya oyma Ortahisar-Göreme yolu solunda bulunan Fırkatan (Aynalı) Kilisesi, doğal oluşumları ile Kızılçukur Vadisi ve içinde Bizans dönemi kaya oyma Üzümlü Kilise ve müştemilatı bulunmaktadır.


Mustafapaşa Kasabası kaya oluşumları ve doğasıyla özel Gomeda Vadisi ve vadide bulunan kaya oyma St. Alakara, St. Basil ve Aios Vasilios Kiliseleri, Kasaba merkezinde kesme taş ile yapılmış Aios Constantin-Eleni Kilisesi, Osmanlı döneminde inşa edilmiş Şakir Paşa Medresesi, Taşkınpaşa Köyünde Selçuklu dönemi Taşkınpaşa Medresesi,


Kümbetler ve Cami, Mazı Köyünde kaya oyma Yer altı Şehri, Karlık, Karain ve Karacaören köyü sınırları boyunca uzanan ve içerisinde Peribacaları, Roma dönemi Kaya mezarları bulunan Küt Deresi, Yeşilöz Köyünde bulunan St. Theodora Kilisesi, Cemil Köyünde bulunan Geç Bizans dönemine ait kesme taşla yapılmış kilise, İlçe kuzeyinde bulunan Selçuklu dönemine ait Saruhan Kervansarayı turistlerin ilgi odağı olan önemli Kültür ve Tabiat varlıklarıdır.


İlçe genelinde 22 (A) gurubu belgeli Seyhat Acentası, Halı ve Hediyelik eşya satan 40 İşletme, 15 turistik lokanta, 4 Şarap evi ve fabrikası, 2 Kaya oyma eğlence yeri ve 9 tane disko-bar bulunmaktadır.
Bölgenin yatak kapasitesinin yaklaşık % 30’ u Ürgüp’te yer almaktadır. İlçemizde, 2008 yılı içerisinde günü birlik gelenler dışında 350.000’den fazla turist konaklamıştır.


ÜRGÜP İLÇE ULAŞIM
Ulaştırma ve Altyapı Durumu
Elektrik
İlçe merkezi, Kasaba ve Köylerde elektrik ihtiyacı tümüyle karşılanmış bulunmaktadır. Sokak aydınlatmaları , bütün yerleşim merkezlerinde mevcuttur.


Su
İlçe Merkezi, Kasaba ve Köylerde şebeke suyu mevcuttur


Kanalizasyon :
Ürgüp, Mustafapaşa ve Ortahisar Kanalizasyon hatları ortak arıtma tesisine (Kollektör Hattı) bağlanmıştır. İşletmesi, Ürgüp Belediyesince yapılmaktadır. İlçeye bağlı 20 Köyün tamamında Kanalizasyon Tesisi bulunmaktadır.


Yollar ve Ulaştırma
İlçe merkezi 18 Km.lik gidiş-gelişli kara yolu ile Nevşehir İli’ne, 10 Km.lik bir kara yolu ile Avanos İlçesine, 80 km lik Başdere-Kayseri, 60 km lik Aksalur-İncesu Kayseri ve 54 km lik çevre yolu ile Kayseri iline,50 Km.lik bir kara yolu ile de Yeşilhisar İlçesi üzerinden Kayseri-Adana yoluna irtibatlıdır. Kasaba ve Köylerin ulaşımı tamamen karşılanmış olup, asfaltsız köy yolu bulunmamaktadır.
Kayseri, Nevşehir ve Kasabalara düzenli olarak otobus seferleri bulunmaktadır.
Şehirlerarası karayolu ulaşım imkanı da son derece gelişmiş durumdadır. Her gün belirli saatlerde bütün bölgelere otobüs firmaları seferler düzenlemektedir.


PTT Radyo ve TV Hizmetleri Basın Hizmetleri
Ürgüp İlçe merkezi, kasabalar ve tüm köyler otomatik telefona kavuşturulmuş olup, Ulusal ve Uluslar arası haberleşmeye açıktır.
Radyo ve TV hizmetleri tüm birimlere ulaştırılmıştır. İlçede yerel TV. bulunmamakta olup, bir adet Radyo (Ürgüp FM) bölgesel bazda yayın yapılmaktadır.
İlçimizde iki adet haftalık yayın yapan gazete bulunmaktadır.


ÜRGÜP İLÇE EĞİTİM
Eğitim ve Kültür
İlçenin eğitim kültür durumu iyi düzeydedir. Okuma-Yazma oranı % 99’lara ulaşmıştır. Okul, bina ve derslik açısından herhangi bir sıkıntı çekilmemektedir. 2009/2010 eğitim ve öğretim yılında (11) Köy İlkokulu kapalı olup bu okullardaki öğrencilerin tamamı, (8) Köy okulunda ise 6-8. sınıf öğrencileri olmak üzere toplam 435 Öğrenci taşımalı eğitim görmektedir.


İlçe Merkezinde (1) Genel Lise, (1) Anadolu Meslek ve Meslek Lisesi, (1) Çok Programlı Lise, (1) Anadolu Öğretmen Lisesi, (1) Anadolu Lisesi, (8) İlköğretim Okulu, (1) Anaokulu, (1) Kreş ile Kasaba ve Köylerde (16) İlköğretim okulu bulunmaktadır.
İlçemize Bağlı Mustafapaşa Kasabasında, Sivil Havacılık-Turizm İşletmeciliği-Turizm Rehberliği-Aşçılık-El Sanatları-Bilgisayar 


Programcılığı ve Şarap Üreticiliği olmak üzere (7) bölümden oluşan Kapadokya Meslek Yüksek Okulu ile İlçe Merkezinde Nevşehir Üniversitesine Bağlı, İnşaat ve Bilgisayar olmak üzere İki bölümden oluşan Ürgüp Erol Toksöz Meslek Yüksek Okulu bulunmaktadır. Halen Kapadokya Meslek Yüksek Okulunda (621), Erol Toksöz Meslek Yüksek Okulunda ( 145 ) öğrenci öğrenim görmektedir.
İlçe merkezinde ilk kütüphane 1851 yılında hizmete açılmıştır. Halen Tahsinağa Halk Kütüphanesi adı altında hizmet veren bu kütüphane zengin kitaplığa sahip olup, bu kütüphaneye bağlı olarak kasaba ve köylerde 10 Kütüphane şubesi mevcuttur.


İlçede, 700 Kişilik Kongre ve Sinema Salonu, 6 Adet Kitabevi, Haftalık Gazete çıkaran 2 Adet Basımevi bulunmaktadır. Tiyatro ve folklor faaliyetleri Turizm İşletmeleri ve Okullar bünyesinde gerçekleştirilmektedir.




İlçe merkezinde 2 adet çim futbol sahası, 500 kişilik kapalı spor ve antrenman salonu, Ortahisar Kasabası ve Taşkınpaşa köyünde birer adet antrenman (futbol) sahası ile Okullar bünyesinde ve Ayvalı, Bahçeli, Çökek, Karlık, Sofular, Sarıhıdır köylerinde Voleybol ve Basketbol sahaları bulunmaktadır.
İlçede Ürgüp Spor Kulübü mevcut olup, bu kulüp bünyesinde Futbol, Voleybol ve Atletizm dallarında faaliyet gösterilmektedir. Ayrıca İlçeye bağlı 4 kasabada da birer amatör futbol kulübü faaliyet göstermektedir.


Eğitim Kuruluşları Öğretmen ve Öğrenci Durumu (2009/2010)


Eğitim Kurumları
Öğretmen Sayısı
Öğrenci Sayısı
Anasınıfı + İlköğretim Okulları
265
5814
Lise ve Dengi Okullar
107
1317
Toplam
372
7131




Halk Eğitim Kursları (2008/2009)


Açılan Kurs Türleri
Kurs Sayısı
Kursiyer Sayısı
Bilgisayar
3
55
Yetiştirme Kursları (Türkçe-Matematik.Fen-Sosyal)
126
2996
Bağlama-Gitar ve Enstrüman Kursları
4
62
Benim Ailem
2
39




Giyim-Makine Nakış-Vb. Temel Kursu
11
78
Okuma-Yazma (1. Kademe)
2
102
Yabancı Dil (İngilizce-Almanca-Arapça)
6
55
Kalorifer Ateşçiliği
1
22




Yiyecek Hazırlama ve Pişirme Tek. Kursu
1
19
Şiş Örgücülüğü Kursu
4
71
Halk Oyunları Kursu
6
132
Çocuk Gelişimi Kursu
4
69
Özürlü Bakım Eğitimi Kursu
1
22
TOPLAM
171
3.722
ÜRGÜP İLÇE EKONOMİ
Ekonomik Durumu:




a) Tarım :
İlçe ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Yöre arazisinin volkanik yapısı tüf tabir edilen topraklardan oluşmaktadır. Bu tür topraklarda daha ziyade bağcılık gelişmiştir. Üretilen üzümler şarap yapımına elverişli olduğundan kurulmuş bulunan şarap fabrikalarına verilir. İlçe merkezinde 1941 yılında kurulmuş bulunan Tekel’e ait 1 (Bu Fabrika özelleştirilmiştir), Özel sektöre ait 3 adet Şarap Fabrikası ile Aksalur Kasabasında 1 adet Pekmez fabrikası bulunmaktadır.




Yine bu topraklarda üretimi yapılan önemli bir tarım ürünü de patatestir. Üretilen patatesler iç tüketime arz edildiği gibi dış ülkelere de ihraç edilmektedir. Ancak bu ürünün pazarlanmasında zaman zaman sıkıntılar yaşanmaktadır. Meyvecilik üretiminde ilk sırayı Kayısı ve Elma almaktadır. Sebzecilik arazinin müsait olmaması nedeniyle sadece ihtiyacı karşılayacak kadar yapılabilmektedir.
Bölgede Orman bulunmamaktadır. Çok az miktarda Akköy Köyü civarında bulunan meşe ormanlığı ile Damsa Barajı çevresinde bulunan Çamlık bir nevi mesire yeri oluşturmuştur.




Tarım Ürünleri Üretimi (2008)


Başlıca Ekilişler
Ekiliş
(Hektar)
Üretim
(Ton)
Başlıca Ekilişler
Ekiliş
(Hektar)
Üretim
(Ton)
Buğday
7500
18750




Fasulye (Kuru)
11
616
Arpa
2130
7090
Patates
4050
162000
Çavdar
200
630
Soğan (Kuru)
244
535
Yulaf
1118
3521




Şeker Pancarı
180
9000
Nohut
1447
1302
Üzüm(Yaş)
3880
26772
Mercimek
1
1
Üzüm (Kuru)
2733
16717


Meyve ve Sebze Üretimi (2008)


Ürünün Adı
Ağaç Sa.
(Adet)
Üretim
(Ton)
Ürünün Adı
Ekiliş
(Hektar)
Üretim
(Ton)
Elma
213750
799715






Karpuz
30
480
Armut
106900
3207
Domates
21
1575
Kayısı
51000
255
Kavun
3
6
Ayva
27800
973




Kabak(Çekirdek)
80
52
Zerdali
67000
335
Çilek
2,9
12,5
Ceviz
12100
363
b) Hayvancılık :
İlçe, Hayvancılık yönünden de ileri bir düzeyde değildir. Arazinin engebeli oluşu ve yeterli meraların bulunmayışı hayvancılık yapmaya engel teşkil etmektedir. Son yıllarda et ve süt bakımından daha fazla ürün alınması için iyi kalitede hayvan beslenmesi amaçlanmış bu amaçla azda olsa çeşitli kurum ve kuruluşlar aracılığı ile Büyükbaş hayvan ithal edilmiştir. Ayrıca Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfınca uygulamaya konulan Büyükbaş ve Küçükbaş Hayvancılık Projeleri kapsamında Küçükbaş ve Büyükbaş Hayvan dağıtımı yapılmıştır.Ayrıca yörede az sayıda kümes hayvancılığı ve arıcılık yapılmaktadır.


Hayvan Cins ve Sayıları (2008)


Hayvan Cinsi
Sayısı
Büykbaş Hayvan (İnek-Boğa)
5398
Küçükbaş Hayvan (Koyun-Keçi)
3571
Yük Hayvanı (At-Eşek-Katır)
326
Kümes Hayvanı (Muhtelif)
27300
Arı (Kovan)
2500
Süt Üretimi (Yıllık)
7.500.000. Lt.


c) Sanayi :
İlçede, Özel sektöre ait 200’den fazla işçi kapasiteli 1 adet konfeksiyon fabrikası ile Tarıma dayalı Şarap Fabrikalarının dışında önemli bir sanayi kuruluşu yoktur. Küçük ölçekli aile işletmeleri faaliyet göstermektedir


Sanayi sayılmamakla birlikte sanayi kadar gelir getiren bir başka konuda depoculuktur. Arazinin Jeolojik yapısı itibariyle kolayca kazılabilen tabi soğuk hava depoları bulunmakta olup, bu depolarda mevsimine göre patates, elma, iç tüketime ve dış piyasalara ihraç edilmek üzere Akdeniz bölgesinden gelen başta limon olmak üzere diğer narenciye ürünleri depolanmaktadır. İlçe genelinde bu türde yaklaşık 1500 civarında depo bulunmaktadır.
d) Kooperatifçilik
İlçe merkezi ve köylerinde başlangıçta çok ilgi duyularak çok sayıda kooperatif kurulmuş ise de, sonraları üretime dönük çalışamadıklarından faaliyetlerini sürdürememişledir. İlçe genelinde (1) adet Üzüm ve Üzüm Mamülleri (Taskobirlik) Tarım Satış Kooperatifi, (1) adet Tüketim Kooperatifi, (4) adet Tarım Kredi Kooperatifi, (5) adet Sulama Kooperatifi, (10) adet Tarımsal amaçlı Kalkınma Kooperatifi ve (6) adet Konut Yapı Kooperatifi ve (2) Adet Sulama Birliği bulunmaktadır.
e) Bankacılık :
İlçe Bankacılık yönünden bir hayli aktif durumdadır. Halen Kamu ve Özel olmak üzere 8 Banka şubesi ve 1 Adet Kredi Kartı Bürosu (AKK) bulunmaktadır.


f) Fuar ve Sergiler :
İlçede her yıl, Turizm potansiyelini artırmak ve bağcılığı teşvik etmek amacıyla, Ulusal düzeyde “ Ürgüp Bağ Bozumu Festivali “ düzenlenmektedir.